beklenmedik anda gelen sevgili'ye düet (keman ve sürekli bas)
Largo
Yaşının baharında bir yorgun dilenci,
Sadaka aşklar, üç beş kuruşun davası bir hayat…
Bir ilmek daha atmalı yalnızlığa.
Yalnızlık koyu soğuk ve gri,
Yalnızlık çekici yapış yapış bir uyku tadında.
Yıllandıkça ağıtlanmış mahzendeki şarap.
Bir kuru gürültü bir acı tat.
Velhasıl bir barok solo suretinde geçmekteymiş hayat…
Adagio
uyandı güneş tavşan uykusundan, tek kişilik
yalın rüyaları deldi yırttı
şimdilik yoktu gelecek olan
bekleniyordu.
İlk gelen meraktı, gözleri açık, kocaman
Koştu, sarktı pencereden, düştü, öldü, yok oldu
Sonra, mor saçlarını savurarak şüphe girdi içeri
Anlaşılmadı; hırsından, yandı, bitti, kül oldu
Ve Kurşuni sessizliğin bölünme tehdidi hasıl
Ve usul usul damlayan bölünme umudu
Gelecek olan şimdilik yoktu
bekleniyordu
gün başladı mahmur gözlerle, yalın kılıç, en geri saflarda
ve tüm neferler yine akşamdan kalma
ve atlar eğersiz, ve yaşamlar değersiz, ve biz
yine habersiz; savaş başlamış çoktan
….
Erkek durdu, baktı, bekledi.
Kadın durdu.
Baktı.
Bekledi.
Erkek gözlerini açtı sonra, karanlığı deldi.
Kadın düşürdü gözlerini önündeki uçuruma, koştu, kuytulara saklandı.
Erkek gülümsemesini buldu, çıkardı, serdi aralarına.
Nefesini sesini çıkardı
Kadın ayaz beyaz elleriyle dondurdu zamanı.
Derken Yağmur başladı istanbul’da
Paslandı şehir
Yağmur başladı istanbul’da, inatçı
Yağmur, yine istanbul’a sancı
(galata köprüsünde bir akşamüstü; balıkçılar, martılar.. köprüüstü bir an, ne güzeldir ki ayaküstü yaşanan. Turuncunun o kısacık hükümranlığında bir bakış ve bir kaçış. Ve o an, şimdi geçmişte sallanıp duran. İşte O akşamüstü orda; balıkçılar ve martılar, anlar.)
Derken Erkek ceketini verdi kadına.
Gözlerini, ellerini, yüreğini…
Ve sonra kelimelerini verdi kadına
-en değerli-
sözlerini verdi.
Gel dedi.
Andante
Bahar geldi sahillere sinmiş yosun kokusuyla
Başladılar yürümeye
Bir dokunuşla mutlandıkları zamanlar oldu
Bir bakışa ağladıkları zamanlar
Kayıkları insanları martıları geçtiler
Zamanı geçtiler
Öyle güzel geçtiler, kadınlar hayran kaldı
Öyle güzel geçtiler, bu yürüyüş taçlandırılmalı!
Yaz geldi, az geldi
ayrılıkla, kavuşmayla
Upuzun bir öğlenden sonra gibi tembel geçti zaman
O zaman
Anladılar zamanın gün yüzlü bebeklere ninni söylediğini
O tanıdık sesiyle, o yabancı
Anladılar, bu yürüyüş taçlandırılmalı!
Güz geldi, tez geldi
Yürüdüler yine sararan yapraklara inat
Ahmak ıslatanlara, adam kandıranlara, sabır taşıranlara
Kıstıranlara, pıstıranlara inat
Yürüyüp geçtiler şehrin tüm çöplüklerini
Lağımlarını ve kanalizasyon çukurlarını geçtiler
Tüm berduşlara göz kırpıp fahişelere selam verdiler
Yürüyüp öğrendiler adımları hızlandırmalı
Öğrendiler bu yürüyüş taçlandırılmalı!
Kış geldi yumuşak beyaz pofurdak
Kış geldi buzlu cam gibi kütürdek
Kayıp kayıp düştüler karda
Batıp batıp çıktılar
Kimliklerini yitirdiler beyazlarda
Cüzdanlarını, anahtarlanırını, hatıralarını
Madem geriye bir yürüyüşleri kaldı
Madem, bu yürüyüş taçlandırılmalı!
Elele geçerlerken, çığlık çığlığa izleyenler
Güller konfetiler
14 pare top atışı,
Ve erdi bahar sardı yine neş’e cihanı!
Vivace
Yaşının baharında bir kocamış sarhoş
Dut şarabından sözler duymuş, mineli
Ah ne hoş! Yaşamak ağır ağır çakırkeyif
Yaşamak birlikte tadarak en tatlı meyi
Ve şimdi
Daha azına da razıyım aslında
Tek parmağındaki mühürlü yüzük olsam
özgecik
istanbul, nisan ‘05
Yaşının baharında bir yorgun dilenci,
Sadaka aşklar, üç beş kuruşun davası bir hayat…
Bir ilmek daha atmalı yalnızlığa.
Yalnızlık koyu soğuk ve gri,
Yalnızlık çekici yapış yapış bir uyku tadında.
Yıllandıkça ağıtlanmış mahzendeki şarap.
Bir kuru gürültü bir acı tat.
Velhasıl bir barok solo suretinde geçmekteymiş hayat…
Adagio
uyandı güneş tavşan uykusundan, tek kişilik
yalın rüyaları deldi yırttı
şimdilik yoktu gelecek olan
bekleniyordu.
İlk gelen meraktı, gözleri açık, kocaman
Koştu, sarktı pencereden, düştü, öldü, yok oldu
Sonra, mor saçlarını savurarak şüphe girdi içeri
Anlaşılmadı; hırsından, yandı, bitti, kül oldu
Ve Kurşuni sessizliğin bölünme tehdidi hasıl
Ve usul usul damlayan bölünme umudu
Gelecek olan şimdilik yoktu
bekleniyordu
gün başladı mahmur gözlerle, yalın kılıç, en geri saflarda
ve tüm neferler yine akşamdan kalma
ve atlar eğersiz, ve yaşamlar değersiz, ve biz
yine habersiz; savaş başlamış çoktan
….
Erkek durdu, baktı, bekledi.
Kadın durdu.
Baktı.
Bekledi.
Erkek gözlerini açtı sonra, karanlığı deldi.
Kadın düşürdü gözlerini önündeki uçuruma, koştu, kuytulara saklandı.
Erkek gülümsemesini buldu, çıkardı, serdi aralarına.
Nefesini sesini çıkardı
Kadın ayaz beyaz elleriyle dondurdu zamanı.
Derken Yağmur başladı istanbul’da
Paslandı şehir
Yağmur başladı istanbul’da, inatçı
Yağmur, yine istanbul’a sancı
(galata köprüsünde bir akşamüstü; balıkçılar, martılar.. köprüüstü bir an, ne güzeldir ki ayaküstü yaşanan. Turuncunun o kısacık hükümranlığında bir bakış ve bir kaçış. Ve o an, şimdi geçmişte sallanıp duran. İşte O akşamüstü orda; balıkçılar ve martılar, anlar.)
Derken Erkek ceketini verdi kadına.
Gözlerini, ellerini, yüreğini…
Ve sonra kelimelerini verdi kadına
-en değerli-
sözlerini verdi.
Gel dedi.
Andante
Bahar geldi sahillere sinmiş yosun kokusuyla
Başladılar yürümeye
Bir dokunuşla mutlandıkları zamanlar oldu
Bir bakışa ağladıkları zamanlar
Kayıkları insanları martıları geçtiler
Zamanı geçtiler
Öyle güzel geçtiler, kadınlar hayran kaldı
Öyle güzel geçtiler, bu yürüyüş taçlandırılmalı!
Yaz geldi, az geldi
ayrılıkla, kavuşmayla
Upuzun bir öğlenden sonra gibi tembel geçti zaman
O zaman
Anladılar zamanın gün yüzlü bebeklere ninni söylediğini
O tanıdık sesiyle, o yabancı
Anladılar, bu yürüyüş taçlandırılmalı!
Güz geldi, tez geldi
Yürüdüler yine sararan yapraklara inat
Ahmak ıslatanlara, adam kandıranlara, sabır taşıranlara
Kıstıranlara, pıstıranlara inat
Yürüyüp geçtiler şehrin tüm çöplüklerini
Lağımlarını ve kanalizasyon çukurlarını geçtiler
Tüm berduşlara göz kırpıp fahişelere selam verdiler
Yürüyüp öğrendiler adımları hızlandırmalı
Öğrendiler bu yürüyüş taçlandırılmalı!
Kış geldi yumuşak beyaz pofurdak
Kış geldi buzlu cam gibi kütürdek
Kayıp kayıp düştüler karda
Batıp batıp çıktılar
Kimliklerini yitirdiler beyazlarda
Cüzdanlarını, anahtarlanırını, hatıralarını
Madem geriye bir yürüyüşleri kaldı
Madem, bu yürüyüş taçlandırılmalı!
Elele geçerlerken, çığlık çığlığa izleyenler
Güller konfetiler
14 pare top atışı,
Ve erdi bahar sardı yine neş’e cihanı!
Vivace
Yaşının baharında bir kocamış sarhoş
Dut şarabından sözler duymuş, mineli
Ah ne hoş! Yaşamak ağır ağır çakırkeyif
Yaşamak birlikte tadarak en tatlı meyi
Ve şimdi
Daha azına da razıyım aslında
Tek parmağındaki mühürlü yüzük olsam
özgecik
istanbul, nisan ‘05
0 Comments:
Post a Comment
<< Home